Categories
- Genel (30)
Yakın Zamandaki Gönderiler
- Hızlı Okuma Sertifikası Ne İşe Yarar?24 Mayıs 2023
- ZİHİN HARİTALARI1 Mart 2023
- KİTAP OKURKEN ODAKLANAMAMAK27 Şubat 2023
- Hızlı Okuma Sertifikası Ne İşe Yarar?
Çocuğu ilkokula başlayan bir velinin heyecanı, mutluluğu ve gururu herkes tarafından bilinir ve doğal karşılanır. Ancak bir öğretmenin birinci sınıfa başlarken yaşadığı duygular pek bilinmez. Her biri farklı bir genetik, kültür ve ahlak mirasını alarak gelen çocuklar acaba nasıldır? Bu çocukların potansiyellerini en üst düzeye çıkarmak için veli desteğine ihtiyaç olduğunu bilen öğretmen için acaba velileri nasıldır? Bu heyecanlı bekleyişi çok sık yaşadım. 20 yıllık öğretmenliğimde 11 defa birinci sınıf okuttum. Birinci sınıfla ilgili bulabildiğim her şeyi inceledim, yapabildiklerimi uyguladım. Bu kazanımlarla yarışmalara katıldım, çocuklara yönelik kitaplar yazdım, çalışmalarımı meslektaşlarımla olabildiğince paylaştım. Velilere de bir mektup yazarak, bir öğretmen gözünden çocuklarla ilgili bilgi ve önerilerimi paylaşmak istedim.
Yaşları, cinsiyetleri, sınıfları, aileleri ve öğretmenleri farklı farklı olsa da ilkokul öğrencilerinin çok belirgin davranış özellikleri vardır. Öncelikle hepsi hâlâ oyun çocuğudur, dikkati kısa sürelidir, grubun davranışlarına hızlıca uyum gösterir, başkasından gelen olumlu ve olumsuz ifadelerden fazlasıyla etkilenir, gördüklerine dokunmak ister, empati yetenekleri zayıftır. Çabuk hastalanır, çabuk iyileşirler aynı şekilde çabuk küsüp çabuk barışırlar. Ve tüm ilkokul çocukları istisnasız samimi bir sevgiye kendilerinden çok daha büyük bir sevgiyle karşılık verirler.
Yetişkinlerin çocuklardan beklentisi olduğu kadar, çocukların da yetişkinlerden beklentileri vardır. Öncelikle her çocuk güven duygusunu yaşamak, sevildiğini hissetmek ve beslenme, giyinme gibi fiziksel ihtiyaçlarının karşılanmasını bekler. Fikirleri dinlenen çocuklar daha özgüvenli, bir şeye neden ‘hayır’ dendiği açıklanan çocuklar daha anlayışlı olurlar. Her çocuk kendi karakteristik özellikleri ile doğsa da karakterin sert ve olumsuz yanlarını törpülemek, güzel yanlarını parlatarak geliştirmek de ebeveynlerin elindedir. Örneğin inatçılık eden bir çocuğun işler bu duruma gelmeden önce ince dokunuşlarla daha farklı yönlendirilmesi, olay anında ebeveynin sakinliğini koruyarak çocuğu mantıklı düşünmeye yöneltmesi bu tehlikeli huyun dizginlenmesini sağlayacaktır. Değerler ve felsefe eğitimine yönelik kitaplar ve filmler üzerinde konuşmak, başkaları üzerinden değerlendirmeler yapmasını sağlamak da bir ebeveyn için en kolay ve yararlı öğretim olacaktır.
Okulda ya da evde, bir çocuğun öğrendiği binlerce bilgi ve davranış vardır. Yetişkinler olarak onlara doğrudan bilgiler versek de olaylar karşısında tepkilerimiz ve davranış kalıplarımızla yüzlerce dolaylı bilgi aktarmış oluruz. Bu nedenle çocukların, yetişkinlerin ayak izlerini takip ettiğini unutmamak gerekir. Sevildiğini, önemsendiğini, düşünüldüğünü ve tebrik edildiğini duymak büyük küçük herkesi mutlu eder. Aynı şekilde aşağılanan, önemsenmeyen, dinlenilmeyen ve takdir edilmeyen çocuklar da mutsuz olurlar. Burada gözden kaçırılan çok önemli bir nokta da çocukların ‘yaptığı şeyin’ övülmesine dikkat etmemek olmaktadır. Güzel bir resim çizen çocuğu, “harikasın, ressam maşallah, zehir gibisin” diyerek olduğundan daha fazla anlam ve özgüvenle yükseltmek, çocuğun gerçeklerle karşılaştığında daha kötü bir düşüş yaşamasına neden olmaktadır. Ve çocuklar gerçeklerle beklenenden çok daha önce karşılaşmaktadır.
Yaygın bir yanlış kanı olarak aileler çocuklarının okul bittikten sonra, üniversiteye başladığında hayata atıldığını düşünürler. Oysa çocuklar annelerinin elini bıraktıkları ilk günden itibaren hayata atılmış olurlar. Arkadaş edinmek, kendini ve isteklerini ifade etmek, çeşitli tercihler yapmak, öğretmeninin, sınıfının ve okulunun kurallarına uymak durumundadır. İlkokulda çocuğunuzun karşılaşacağı en büyük zorluklar da tam da bu sosyal becerilerde yaşanmaktadır. Çeşitli aktiviteler, kurs ya da okul öncesi eğitim gibi farklı ortamlarda insanları gözlemlemiş, bu ortamların kurallarına uyum sağlamış, diğer insanlarla düşüncelerini ve taleplerini paylaşmış çocuklar okul ortamına da daha rahat uyum sağlayabilmektedir.
Öğrencilerin okul ortamının da diğer ortamlar gibi kendine has bir kültürü ve kuralları olduğunu hissetmesi ve kabullenmesi gerekir. Ailelerin; okula başlamadan önce çocuklarıyla girdikleri her ortam hakkında onlarla konuşması, çocuklarının okula başlama sürecinde oryantasyon (uyum) sürecine önem vermesi, çocuklarına dengeli ve sakin bir ebeveynlik yapması, çocukların kendilerini ve isteklerini doğru ve uygun şekilde ifade edebilmesi için fırsat yaratması çocukların sadece okul değil, her ortamda yaşayabileceği sosyal duygusal sorunlarla baş edebilmesini sağlayacaktır.
Okul kavramının bir dalı iletişim becerilerine uzanırken en önemli dalı akademik gelişimi gözetir. Bir çocuk ilkokulda nasıl başarılı olur? İlkokulda öğrencilere verilen ve istenen bilgi ve becerilerin tamamı Türkçede dört temel beceri dediğimiz dinleme, konuşma, okuma ve yazma becerilerini temel alır. Dinleme ve okuma bilgi alım sürecinde, konuşma ve yazma ise bu bilgileri dışavurum sürecinde ön plandadır. Dinleme ve konuşma çocuk doğduğu andan itibaren geliştirilen becerilerdir. Ev ortamında doğru bir iletişim varsa; çocuk yetişkinler tarafından önemsenip dinleniyorsa, fikirlerini ifade etmek için konuşmasına fırsat tanınıyorsa okul bu becerileri biraz daha parlatacaktır. Okuma ve yazma ise okulda sıfırdan öğrenilen beceriler olduğu için bu konuda öğretmenin rehberliğine güvenilmelidir. Sürekli öykü kitabı okumak yerine kaliteli, seviyeye uygun ve çeşitlendirilmiş (masal, çizgi roman, fıkra, şiir… vb.) okuma, okumayı ve okuma sevgisini geliştirecektir. Elbette burada bebeklikten itibaren her gün birlikte kitap okumak, çocuğa özel bir kitaplık oluşturmak, ayda bir kitapçıya gitmek, ebeveynlerin kitap okuyarak örnek olması gibi güzel uygulamaları da hatırlatmak gerek.
Çocuk beyni sürekli okuyarak doldurulması gereken bir sepet gibi düşünülmemelidir. Bu sepete girenlerin ne hissettirdiği, önceki öğrenmelerle nasıl birleştiği, çocuğun ilgisi ve merakını ne yöne çektiği kısacası çocuğu nasıl etkilediğinin de konuşulması gerekir. Okudukları hakkında 5N1K (kim, ne zaman, nerede, nasıl, neden, ne) soruları yerine analiz ve değerlendirmeye yönelik soruları yanıtlayan çocuklar okumanın anlama seviyesine ve aslında tadına ulaşmış olurlar. Son yirmi yılda okuma yazmanın tanımı da harfleri seslendirmenin ötesinde anlamak ve yorumlamak üzerine kaymıştır. Ulusal ve uluslararası sınavlarda da bu ‘yeni nesil’ anlayışın etkisi görülmektedir.
Aktif dinleyen, etkili konuşan, anlayarak okuyan bir öğrenci doğal olarak başarılı olacaktır. İlkokulda öğrenilen akademik bilgiler aslında çocukların günlük yaşamlarını kolaylaştırmak ve yaşadığı toplumla bütünleşmesini sağlamaya yöneliktir. Toplama işlemi bir çocuğun bunu market alışverişinde kullanabilmesi için öğretilir. Benzer şekilde sık sık ekmek almaya giden bir çocuk iki basamaklı sayıları, bu sayılarla toplama işlemi yapmayı çok hızlı kavrar. Ebeveynler çocuklarına günlük beceriler konusunda fırsatlar tanıdıkça, çocukların ilkokul akademik başarıları da doğal olarak artacaktır. Elbette okulda öğrenilen her bilgi ve kavram günlük hayatta doğrudan yer almayabilir. Bu tür bilgilerin öğrenilmesi için sık sık hatırlatma- pekiştirme soruları sormak, bu kavramları somutlaştırmak, çevresindeki varlıklarla ilişkilendirmek işe yarayacaktır.
Tüm bu bilgiler ve öneriler, yıllar içerisinde tanıdığım çocuklarımın her biri farklı ailelerde yetiştirilmesinin okula nasıl yansıdığını, çocukların yetiştirilmesi hakkında gözlemlerime ve okuduklarıma dayanmaktadır. Mesleğe bir dağ köyünde başladım, kasabalarda, ilçe merkezlerinde çalıştım. Bugün şehir merkezindeki bir öğrencimin, yirmi sene önce dağ köyündeki öğrencimle elbette pek çok farklılığı var ama ondan çok daha fazla benzerliği var. Her çocuğun üzerine titrenmesi ama üzerine çok eğilerek de ezilmemesi gereken nadide bir çiçek olduğunu düşünüyorum. Çiçeklerimizin en güzel şekilde büyümesi dileklerimle….
Pelin AKTAŞ USTA
Sınıf Öğretmeni