Categories
- Genel (30)
Yakın Zamandaki Gönderiler
- Hızlı Okuma Sertifikası Ne İşe Yarar?24 Mayıs 2023
- ZİHİN HARİTALARI1 Mart 2023
- KİTAP OKURKEN ODAKLANAMAMAK27 Şubat 2023
- Hızlı Okuma Sertifikası Ne İşe Yarar?
Hafıza geliştirici oyunlara geçmeden önce oyunun nasıl tanımlandığını anlamak için ilk olarak TDK’ye bakmak istedim. Türk Dil Kurumu şöyle diyor: “Oyun, insanın vaktini hoş geçirmesine, oyalanmasına yarayan belirli kuralları olan eğlence.” “Genellikle çocukların oynadığı hiçbir çıkara dayanmayan eğlenceli yarış.” Bu kadar mı sizce de? Oyunların çocukların ve yetişkinlerin üzerindeki sosyal ve psikolojik faydalarını göz ardı etmiyor mu bu tanım? Yazının devamında bunun kararını birlikte verelim.
Herkesin bir düşünce biçimi, bir hayat görüşü, bir yaşam tarzı, çevresi, geçmişten getirdiği ve sonradan oluşturduğu bir kendiliği var. Bunların sonucunda da etrafındaki olaylara ve yaşamına baktığı bir pencere… Bu bakış açısını oluştururken birçok seçenek mevcut. Yaşamı bütüncül şekilde ele alırken bir müzisyen kulağı kadar hassas davranmak da, bir ressam titizliğinde yaşamımızın en küçük ayrıntılarını renklendirmek de, bir mühendis gibi ince hesaplarla hayatımızı kurgulamak da mümkün.
Oyunlar, yaşadığımız süre boyunca hayatımızın ne kadarlık bir alanını kaplıyor? Yukarıda yaptığımız tanım gibi acaba sadece eğlenceli vakit geçirmek midir oyunların amacı? Yoksa zihnimizi diri tutmak, bakış açıları geliştirmek, sorunlarımıza dışarıdan bir gözle bakmak, empati kurma becerimizi geliştirmek gibi onlarca faydasını bilerek, onu hayatımızda bir yerlere konumlandırarak mı değerlendirme yapmalıyız? Elbette ikincisi…
Zira insanlar şablonlarla ve imajlarla düşünür. Öğrenilen her yeni bilgi, zihnimizde bir imaj oluşturur veya bir imajla birleşerek daha yeni bir imaja dönüşür. Oyunlara karşı geliştirdiğimiz bu tutum ve baktığımız bu pencere, oyunları zamanla yetişkinler için vakit kaybı ya da ihtiyaç halinde başvurulan bir etkinliğe dönüştürür. Yetişkinler oyunu zaman kaybı olarak gördükleri için de çocukların oyun oynaması onlarda rahatsızlık meydana getiren bir durum haline gelir. Hatta daha da ileri götürebiliriz. Hepimiz çevremizden şöyle şikâyetler duyabiliriz. Bizim çocuk hiç ders çalışmıyor, hep oyun oynuyor… Bizim kızın varsa yoksa bebekleri… Elinde bir tane küp… Çevirip duruyor. Onun yerine iki tane soru fazla çözse!..
Eflatun der ki: “Çocuk, oyunla büyümelidir.” Farklı bir konu olsa da bu konunun kapısını açıp kapatmak istiyorum. Yıllardır saatlerce okullarda eğitim verip evde ders çalıştırdığımız çocuklarımız… Oyunsuz büyüttüğümüz, fabrika işçisi edasıyla çalıştırdığımız çocuklarımız… Yıllar geçtikten sonra neler kazandılar ya da neler kaybettiler? Bir düşünelim… Şunu da lütfen düşünelim: Eğitim – Öğretim faaliyetleri derken eğitimi kapı dışında tutup sadece öğretim yaparak kendine, ailesine, topluma faydalı insanlar yetiştirmenin mümkün olduğuna gerçekten inanabilir miyiz?
Bilindiği gibi Göbeklitepe uzun araştırmalar sonucu en eski yerleşim yeri olarak bulundu. İçerisinde tarım yapıldığına dair bulgular tespit edildi. O bölgede İbadethane bulundu. Mısır piramitlerinden 7500 yıl önce yapıldığı kanıtlandı. Onca bulgunun arasında bir şey daha bulundu: MANGALA. Hani bugün sınıflarda, evlerde oynanan ve hatta okullarda turnuvaları düzenlenen… Günümüzden biraz geriye gidildiğinde pek de kimsenin bildiğini söyleyemeyeceğimiz MANGALA…
Oyunlar hayatımızın bir parçası olmalı. Çocukların oyun oynayabilmeleri kadar yetişkinlerin de oyunlar oynamasına zaman tanınmalı. Bunu Einstein söylüyor. “Oyunlar en yüksek araştırma şeklidir.” diye. Eğitimde de oyunun kullanılması gerektiğini ifade ediyor aslında bize. Fenelon da: “Bütün öğretim, oyun ve eğlenceye dayanmalıdır.” derken eğitimde oyunun ne kadar önemli olduğunu anlatıyor. “Yetişkinler de oyun oynamalı mı?” sorusuna Benjamin Franklin ise şöyle cevap veriyor: “Oyunlar bedeni ve zihni berraklaştırır.”
Kurum içi iletişim, personellerin kendi aralarında yakınlık oluşturmak, çalışanların birbirlerine önyargı ile yaklaşmasının önüne geçmek, empatik yaklaşım becerilerini geliştirmek gibi sebeplerle bazı büyük firmalar çalışanlarının birbirleriyle oyun oynamasına yönelik aktiviteler planlıyor. Acaba koskoca şirketleri yöneten patronlar, çalışanlarına oyun oynattıkları süre içinde onları çalıştırarak daha fazla verim almayı düşünmüyorlar mı? Bence şunun farkındalar: Verimli çalışmak ve çalışanların motivasyonunu artırmak, daha uzun saatler çalışmaktan daha fazla verim elde etmelerini sağlıyor.
Çocuklar oyun oynayarak kurallara uymayı öğrenir, yetişkinler de öyle. Oyun oynayarak risk almayı da öğrenir yetişkinler. Sosyal hayata uyum sağlayabilen, yaşamdan kendini soyutlamadan yaşamın bir parçası olabilen bireyler olmak için oyunları göz ardı etmemek gerekir. Kant’a kulak verelim: “Oyun, bütün ve uyumlu bir faaliyettir.” Kant, oyunların yaşama uyumlu insanlar yetiştirme özelliğini bize ifade ediyor.
Oyun deyince akla sadece çocukların gelmesi saçma bir durum değil. Çok makul bir düşünce. Yalnız anormal ve gerçek dışı olan düşünce şu ki: “Yetişkinler oyun oynamaz, yetişkinler için yapılacak onca iş varken oyuna harcanan vakit, bir kayıptır.” düşüncesi.
Oyunun ne kadar önemli olduğunu yetişkinlere ve çocuklara faydalarını anlatmadan önce başka sorular da cevaplamak istiyorum. Oyun önemli, bunu anladık ama çocuklar için oyuncak ne demek? Gözlemlediğimiz şey şu ki çocuklar oyuncaklarıyla bütünleşiyorlar. Bazı oyuncaklar çocukların kardeşi oluyor, bazıları atı, bazıları arabası, bazıları kendi çocukları, bazıları her mevsim yiyebildiği dondurmaları… Bizi büyüten, büyük yapan şey; işlerimiz, mevkilerimiz, arabalarımız, evlerimiz, yaşımız, tecrübelerimiz değil. Bizi büyüten şey çocuk hayallerimizi yitirmiş olmamız. Biz hayallerimizi kaybedince büyüdük, o zaman yetişkin olduk. Çok ileri yaşlarda olan insanların neşesini gözlemleyin. Hareketleri kısıtlanmıştır ama hayalleri hala özgür…
Sunay Akın şöyle diyor: “Çocukların önüne oyuncak diye ne koyduysak aslında insanlığın geleceğini koyduk. Yani gerçek, hayallerin ayak izlerini takip eder. Bir ülkenin geleceğini öğrenmek istiyorsanız o ülkedeki çocukların hangi oyunlarla ya da hangi oyuncaklarla oynadığına bakın.” Ne kadar ufuk açıcı…
Aslında şu gerçeklikle de karşı karşıya bırakıyor Sunay Akın bizi: Biz; çocuklar gelişsin, kendini yetiştirsin diye almıyoruz oyuncakları, çocuklar oyun oynasın bir kenarda. Bize pek karışmasın. Oyunlarla ve oyuncaklarla bizim vaktimizi almasın; biraz daha sessizce, yaramazlık yapmadan bir köşede vakit geçirsin istiyoruz çocuklar. Oysa gelişmiş ülkelerde oyuncaklar, çocuklara hayal kurdursun diye alınır. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki çocuklarda soyut zekâ gelişimi oynadığı oyunlarla doğru orantılıdır.
Hafıza ne demek? İnsanlar yaşamlarını sürdürebilmek için birçok şeyi zihinlerinde saklamak mecburiyetindeler. Zihnin bu saklama gücüne hafıza denir. Hafıza geliştirmek dediğimizde bir yandan bu saklama kapasitesini artırmak akla gelirken aslında zihnin bu bilgileri saklama becerisini de düşünmek ve hesaba katmak zorundayız. Hafıza geliştirici oyunlar başlığı altında bazı oyunlardan bahsederken genellikle zihnin saklama kapasitesini artırmakla birlikte bu beceriyi geliştirme tarafını daha fazla vurgulamak zorundayız. Pratik düşünme becerisi, zihni diri tutmak, farklı bakış açıları geliştirmek gibi diğer yönlerden bakmamız daha doğru olacaktır.
1984 yılına Japonya’ya gidelim. Oyunumuzun adı SUDOKU. 9×9 boyutlarında bir diyagramda (kutu, blok veya bölge olarak da adlandırılabilen) çözülen ve her satır, her sütun ve her 3×3’lük karede 1’den 9’a kadar rakamların birer kez yer almasını gerektiren sayı tabanlı bir zekâ oyunudur. Yetişkinlerin karar verme becerisine, stratejik hamleler yapmasına ve hızlı karar alabilmesine yönelik faydaları kanıtlanmıştır.
Pittsburgh’ta yaşayan Arthur’u ziyaret ettiğimizde yaşı henüz 19. New York eyaletinde 1913 yılında 42 yaşında. New York World gazetesinde çalışıyor. Çalıştığı gazetede okuyucuları eğlendirecek bir şeyler için görevlendirildiğinde ilk defa BULMACA ile karşılaşıyoruz. Kendisi hazırlıyor. Bilmece geleneği yüzyıllardır kültürümüzde var olan bir gelenek. Sorular sorması ve bizden cevap istemesi sebebiyle kısa sürede ülkemizde ve dünyada yaygınlık kazanan bir zihin jimnastiği. Saymakla bitmez faydaları arasında zihni diri tutması, kelime hazinesine katkıları, stresten uzaklaştırması, genel kültürü artırması gibi faydalarından söz edebiliriz.
Çok eski tarihlere, MS 6. yüzyıla Hindistan’a uzanıyoruz. Oyunumuzun adı SATRANÇ. Aradan yıllar geçmesine rağmen güncelliğini koruyan bir oyun. Önce İran’a, oradan Arap coğrafyasına, sonra Anadolu ve Rusya’ya, oradan Avrupa’ya uzanan çok geniş bir coğrafyada hala oynanan bir oyun. Askerlerin ( piyonların ) olduğu, şah ve vezirlerin olduğu bir oyun. Bu yüzden bazı ülkelerde “Kraliyet Oyunu” olarak adlandırılır. Muazzam bir hamle ve strateji oyunudur. Birçok taşın farklı hareket kabiliyetlerinin olduğu, sadece kendi hamlenizi değil karşınızdakinin de hamlesini hesaplamanız gereken, üstüne romanlar yazılan bir oyun. Şah İsmail’in satranç turnuvaları düzenlemesi ve Yavuz Sultan Selim’in bu turnuvaya kimliğini gizleyerek katılması, okunması gereken bir olay. (Bkz. İskender Pala- Şah Sultan). Stevan Zweig’ın Satranç kitabı da öyle. Okunması gereken, satranç üzerine yazılmış olan kitaplardan. Meraklılara duyurulur.
Uzak Doğu’ya gidiyoruz yine. Bugün -tıpkı diğer oyunlar gibi- mobil halde de karşılaşıyoruz. Oyunumuzun adı GO. Belki de dünyanın en eski tahta oyunu olan Go’nun kökeni tam olarak bilinmiyor. Ancak birçok kişi bu oyunun M. Ö. 2300 gibi erken bir tarihte yaklaşık 4.000 yıl önce Çin’de ortaya çıktığına inanıyor. Rakibinizi çevrelemek ve rakibinizden daha fazla bölgeyi kontrol etmek. İşte amaç bu. Strateji kurmak ve hamleleri hesaplamak. Strateji sevenlere duyurulur.
Bir diğer oyunumuz yine Uzak Doğu’dan. MAHJONG. Mucidi ise bir yerlerden tanıdık. Efsaneye göre Konfüçyüs tarafından icat edilmiş. Ne yazık ki bulgularla desteklenmiyor. En eski kanıtlar 19. Yüzyıl ortaları. Çin dominosu olarak biliniyor. Mahjong’ta her taşın üzerinde ayrı bir desen var ve her taştan da bir çift var. Mevsimleri yansıtan taşlar bir grup sayılıyor ve birbirleriyle eşleşebiliyor. Çiçek desenlerini barındıran taşlar da keza aynı şekilde birbiriyle eşleşebiliyor. Taşlar, piramit gibi üst üste inşa ediliyor. Bu piramit şeklinde dizilen taşlardan aynı olanları seçerek oyuna başlanıyor. Eşleştirilen taşlar, alttaki taşların açılmasını sağlıyor. Stratejik düşünme becerisi için birebir.
Diğer bir oyunumuz için yine Uzak Doğu’da buluyoruz kendimizi. Oyunumuzun adı TANGRAM. Çin’de ortaya çıktığı hatta Tang Hanedanlığı’nda oynandığına dair rivayetler var. 1848 yılında İngiltere’de bulmaca şekliyle tekrar hayatımıza girmiş. 7 ayrı geometrik parçanın bir araya getirilerek kare elde etmeye dayalı bir oyundur. Soyut zekâ gelişimine katkı sağlayacaktır.
Günümüzde yaygın olan oyunlarımız da var. Elektronik cihazlarda olan kelimelik veya masa oyunu şeklinde oynanan SCRABBLE. Dikkat becerisini, strateji oluşturmayı ve en önemlisi kelime bilgisini artırmak için oynanan oyunlardan biridir. Dilin olanaklarından faydalanmak ve kelimelere ne kadar hâkimsiniz? Görebilirsiniz.
YAP-BOZ oyunu. Çocukların ve yetişkinlerin vazgeçilmez oyunlarından bir tanesi. Hem eğlenceli vakit geçirmek hem de bilişsel olarak parçadan bütüne ulaşma becerisi kazanmak için çok uygundur.
JENGA. Çocuklarda ince motor becerilerini kuvvetlendirir. Ahşap bloklardan oluşur. Üçerli şekilde üst üste dizilir. Sırası gelen kişi, bloktan bir parça alır. Bloğun üstüne dizer ve deviren kaybeder.
İster masa oyunu, ister bireysel oynayalım; ister toplulukla. İster çocuk olalım, ister yetişkin… Oyunların kökenleri çok eskilere dayanabilir, teknolojik gelişmelerin sonucu olarak oluşabilir. Vakit kaybı gibi görülmesi çok yanlıştır. Oyunların hem bilişsel olarak hem de sosyal olarak faydaları kanıtlanmıştır. Çocuklarımızın beden ve ruh sağlığı, onların yetişkin olduğundaki süreçlerini de doğrudan etkileyecektir. Sağlıklı bireyler ise sağlıklı bir toplumu oluşturur. Oyunların iyileştirici etkilerini, stresi azaltması gibi… Zekâ gelişimine etkilerini, hafıza becerilerine katkıları gibi… Asla göz ardı etmemeliyiz. Dikkat ve yoğunlaşma becerisini artırmak, duygudaşlık kurabilme becerisi kazandırmak, stratejik düşünebilmek, kültürümüzü ve bilgi birikimimizi artırmak, hafızamızı güçlendirmek, yaşlılıkta oluşabilecek hafıza problemlerini önceden engellemek, sorumluluk alabilmek, kurallara uyma konusunda bilinçli hale gelmek gibi onlarca faydaları olan oyunları, çocuklara ve yetişkinlere farklı beceriler sağlayabilmesi için kullanmak oldukça akıllıca olacaktır.
Frobel’in de dediği gibi: “ Çocuk oyunları hayatın bir çekirdeğidir. Bütün insanlar orada büyür ve gelişir. İnsanın en güzel ve en olumlu yetenekleri orada yükselir.”
BAŞLIK
Gökyüzünü kaplasın uçan arabalarım
Gece okuduğum kitabın
Son sayfasından denizlere akalım
Şarkılar sarsın hayallerin etrafını
El ele tutuşalım
Gökten üç oyuncak düşsün
Birlikte oynayalım
Şimdi siz okuyucularla bir oyun oynayalım. Bu şiirdeki kelimeleri kullanarak şiire bir başlık yazalım. Ne dersiniz?
Kerim Baydar